top of page

Floransa

  • Feray Aydoğdu
  • 10 Eki 2017
  • 3 dakikada okunur

Rönesansın doğum yeri, Toscana'nın başkenti , Michelangelo ve Leonarda da Vinci'nin şehri, her yerini yürüyerek dolaşabileceğiniz, rahat, küçük ve estetik ve zarif ve asil ve aşık olduğum şehir ! Bir arkadaşımız Floransa ' ya gitmeden Da Vinci Demons 'ı izleyin demişti.Selam olsun o arkadaşa , selam Şahnur :) Turistçilik oynayacağız. Üzerinde Duomo Katedrali olan magnetler toplayacağız.Ah diyeceğiz açıkhava müzesi gibi ! Ama vallahi de o kadar değil. Ponte Vecchio ! O chianti şarabı işte burada bitirilir... Ponte Vecchio , Eski Köprü demektir.1345'te Medici ailesinin isteği üzerine inşa edilmiştir.Pek sevilmedikleri bir zamanda, halkın arasına karışmamaları için...Bu köprülerden dünyada 4 tane vardır. Biri Venedik'te, biri Bulgaristan'da biri de Bursa'da. Çarşılı köprü denirmiş bunlara. 2. Dünya Savaşı'nda geri çekilen Alman ordusu onları takip edecek ordunun vakit kaybetmesi için nehir üzerindeki köprüleri patlatır.Ama Floransalılar köprülerini patlatmaması için Almanlarla görüşürler. ' Köprüyü yıkmayın, evlerimizi yıkın' derler.'Evlerimizin enkazını köprü üzerine koyarsak sizin düşman tankları da geçemez.' Evlerini barikat gibi koyup köprülerini korudukları için zarar görmemiştir köprü ve bu yüzden Ponte Vecchio etrafındaki evler Floransa'ya göre yenidir. Köprü üzerindeki pencereler Vasari koridorudur, burası gizli geçittir nehrin diğer yakasındaki Pitti Sarayı'ndan Palazzo Vecchio'ya kadar. Koridor dünyanın en müthiş müzelerinden biri Uffizi 'nin içinden geçer. Uffizi , ofis demektir.Cosimo Medici'nin ofisi. Medici ailesinin sanat koleksiyonu burada sergileniyor. Uffizi'de gezerken tavanlara , portrelere bakmaktan boynunuz tutulur.Michelangelo'nun ünlü Kutsal Aile tablosu, Raffael'in Goldfinch Madonna'sı , Botticelli'nin Venüs'ün Doğuşu eseri... Ünlü David Heykeli ? O da Galleria Dell'accademia'da . Sözün özü Floransa 'da iki tam gün müze gezebilirsiniz.İlle de bir seçki yapacak ve sanata doyacaksınız.

Bir sağa gidiyorum, bir sola gidiyorum.Yarım saat Arno Nehri üzerinde güneşin yansımasını izliyorum.Bu aşk değil de ne ! Burada 12 ay geçirebilirim işte.Ekşide bir gezi yazısından alıntı okumuştum. Şöyle diyordu o gezi yazısında : ''piazzale michelangelo tepesi’nden floransa’ya bakmak, hayatı hiç yaşamamış birinin dünyaya bakması gibi bir şey. bir karışıklık, bir karmaşa, yekpare bir tek düzelik, her yerin her şeyin birbirine benzediği bir kaos. uzaklarında ihtişamlı bir yükselti olan “floransa duomosu’su”.

Floransa ' ya ne zaman gidilir ? Her zaman Nerede konaklanır ? Biz Relais Il Castello ' da kaldık. Nehir kenarında lokasyonu çok iyiydi,odalar küçük , genellikle seyahatte dışarıda yemeyi tercih ediyoruz o yüzden mutfak kısmını bilemiyorum ama konaklama açısından tavsiye edebilirim. Nerede, ne yedik ? Gitmeye niyetiniz var ise Trattoria Pizzeria Gustoleo ' yu not ediniz.Çok sevimli hatunlar işletiyor.Burada T-Bone steak isteyeceksiniz.Parçaların her biri yaklaşık 800 gr geliyor ve siz 'nasıl bitireceğim' derken , bittiğinde '2 kg olsaydı yerdim' diyeceksiniz.Yanında tabii ki Chianti Rosso. İtalyan mutfağında menü beşe ayrılır.Antipasti(yemek öncesi), Primi (birinciler), Secondi(ikinciler),Contorni(garnitür) ve tatlılar.Kuru ekmek ve domatesin balzamikle birlikte bu kadar lezzetli olabileceğini tahmin edemezsiniz. Tiramisu ? Türkiye'de çok güzellerini yedim ama İtalya'da yediklerim farklı ve muhteşemdi. Makarnada ne var diyorsanız çok yanılıyorsunuz. Biz makarna değil, hamur pişiriyoruz.İtalya'da yeniyor, çok iyi yeniyor :) Limoncello? Ben pek sevmiyorum, kolonya gibi geliyor. Meğer bana yanlış içiriliyormuş. Güzel bir yemekten sonra hazmı kolaylaştırması için buzlukta dondurulmuş likör kadehleriyle ikram ediliyor. Göz alabildiğince uzun vadiler düşünün.O vadilerde kuş sesleri , kaliteli tarım ürünleri, sıcak insanlar, en iyi şaraplar, çoğu araç trafiğine kapalı tarihi sokaklar, yeşil kepenkli kiremit renkli taş binalar, uçsuz bucaksız zeytinlikler ve üzüm bağları ,lezzetli yemekler, muhteşem bir coğrafya. Huzur ve sanat ! Toscana benim için bu demek. Bir kere görmekle yetinebileceğimi hiç sanmıyorum.O gezdiğimiz masalsı kasabaları bir yazıya sığdırabileceğimi de ! Ah San Gimignano, Siena, Montepulciano, Montalcino , Lucca, Volterra ,Pienza, Radda in Chianti ... Hafızadan silinmeyecek anılar ... Yolda olmak öyle güzel ki ...Şu an biraz duygulanmışken bu ölümlü dünyada naçizane iki tavsiye paylaşmak istiyorum : aşık olun ve seyahat edin.

Comments


You Might Also Like:
Hakkımda

Merhaba ! Ben Feray Aydoğdu. 15 Mart 1984 ve övünmek gibi olmasın Karşıyaka doğumluyum.

9 Eylül Üniversitesi İşletme mezunuyum.Lise ve üniversite yıllarımda türkçe, matematik, muhasebe, finans gibi alanlarda birçok özel ders verdim.Yine bu yıllarda özel kurs ve dersanelerde öğretmenlik yaptım.Anlatmayı ve paylaşmayı seviyorum diyelim.

Mezun olduktan sonra aile mesleğimiz haline gelmiş olan mali müşavirliği seçtim.Bu seçimimde çocukluğumdan bu yana yemek masalarında hep konuşulan 'muhtasar ertelenecek mi , yeni vergi paketinden haberiniz var mı ...' gibi konular etkili olsa da, nihayetinde kesinlikle kişisel bir tercihti. 

İzmir'de birkaç yıl özel bir şirkette çalıştıktan sonra o dönem hayranı olduğum İstanbul'a taşınmaya karar verdim ve çok uluslu şirketlerde görev aldım.Şu anda finans yöneticisi pozisyonunda kurumsal bir şirkette çalışmaya devam ediyorum. 

Şimdi biraz özelleştireyim.Çok gülerim.Fazla ağlamam.Sanatın her alanı beni benden alır. Doğayı severim.Bazen ''yeşilli , mavili yerlere gidelim'' diye tutturduğum doğrudur.Hayvanlarla konuştuğum da doğru.Yolda olmaya, yeni bir yer görmeye, yeni bir şey öğrenmeye karşı bildiğiniz çocuğum.Yeniliklere karşı oldukça heyecanlıyım. Çikolatayı, kırmızı şarabı, makarnayı ve peyniri severim.Etkilendiğim kitapları, filmleri , aktörleri, yazarları sayacak olursam buradan fizana yol olur. Mümkün olduğunca paylaşacağım zaten.Zaman zaman tırnaklarım çıksa da doğal halimde şeker gibi biriyim bence. 'Hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu yaşamak' akışındayım.Telaşlarımı, aceleciliğimi ise 'ritme saygı duy' diye diye törpülemeye çalışımaktayım.Özetle kendimle 'daha iyi' olmak adına kapıştığım bir sürü şey de olsa canım kendim, iyiki sensin diye seviyorum Feray'ı.

Simone de Beauvoir beni çok düşündüren bir şey yazmıştı.'Bedenim ağır, hareketsizim' diyordu.Aklının o an içinde gözün bile görmediği yerlerde olduğunu söylüyordu.Onu okurken düşündüm,hayal kurdum.Bu mümkündü.Gözümün takıldığı bir kelebek olduğumu düşünmek, elimin değdiği bir çiçek olduğumu hayal etmek, dinlediğim bir şarkıyı besteleyenin duygularına girmek...Empati kelimesi çok meşhur ya işte o mümkündü, zevkliydi kendinin dışına çıkmak.Hep kendin olup ne yapacaktın, altı üstü dünyaydı.Zamanla bu duygu aynı anda hem kendin hem misal o kelebek olduğunu düşünmeye bıraktı.Güzeldi. Yaşamak çok güzel, mutlu etmek çok özel, sevmek-sevilmek çok anlamlıydı. Yani sevdim ben hayatı.İyi ve kötü yoktu , biz veriyorduk o sıfatları.Olduğu gibi her şey yerli yerindeydi.Zamanla gittikçe daha fazla huzuru yaşadım kendi içimde, birçok şeyle barıştım, barışamadıklarımı da kabul ettim.Razıyım diyorlar ya işte öyle...Sen kendi içinde bunu yakaladığında bir de seni tamamlayanlar yanındaysa daha ne ister insan.Sözün özü en çok kullandığım sözcükler ; '' teşekkür ederim'' dir , işte bu yüzden.

Çocukken yatağımla birlikte bir yerlere uçtuğumu hayal ederdim.​Hayallerimi gerçekleştirmenin en verimli yolunun farklı yollarla da olsa denemek olduğunu anladım.Yazarken unuttum İstanbul trafiğini, şantiyesini...Unuttum iş stresini. Susturdum kendiyle kavgası bitmeyen her kötücülü. Sıyrıldım. O zaman okuyan herkesle birlikte buyrun efendim sıyrılalım ... 

 

Join my mailing list

bottom of page