top of page

Pınar ve Londra

  • Feray Aydoğdu
  • 19 Haz 2017
  • 2 dakikada okunur

Nereye gidersem gideyim orada yaşayan insanların arasına karışıp sokaklarında kaybolmayı seviyorum. Şehir ile aramda bir bağ kuruyorum.Ancak , Londra farklı. Londra benim için bu bağın en kuvvetli olduğu şehirlerden biri. Çünkü benim pek sevdiğim, canım dostum, kardeşim, bir tanecik Pınar'ım bu şehirde yaşıyor. Her gün haberleştiğimizi , bazı günler 2-3 saat facetime yaptığımızı düşünürsek işte orası ''Bizim Londra '' Hal böyle olunca açıkçası orada bir turist gibi hissetmiyorum.Örneğin konaklama seçenekleri ile ilgili bir bilgim yok.Ulaşım konusunda metroyu tercih ediyoruz ancak şehir merkezi ve gidilebilecek turistik yerlere oldukça yakın olduğumuz için yürüyüş yapabiliyoruz. Pınar'ın kocaman bahçesinde yağmurdan sonra toprağın kokusunu çekiyoruz burnumuza.Etrafta sincaplar cirit atıyor. Bahçeye komşu nehrin kenarında iki şezlonga uzanıp kahveleri aldık mı değmeyin keyfimize ! Ne çok özledim ...

Neler, Neler Zamanı iyi değerlendirerek bu büyük şehirde 1 haftaya aşağıdaki listeyi sığdırabiliyoruz. Bunun yanında '1 haftada bir Londralı nasıl yaşar ? ' temasının içinde olmak çok güzel. Gecesi ayrı , gündüzü ayrı ! yazarken içim gitti :) Thames nehrinde cruise turu London Eye 'dan bu görkemli şehrin seyri Buckhingam Sarayı nöbet teslim törenleri , sarayın içini gezme Mutlaka bir kabare, tiyatro, opera, müzikal, belki de barlusque gösteri izleme Tower of London ve Tower Bridge manzaraları St James Park 'ta piknik Big Ben ve Parlemento Binası Westminster Abbey Hyde Park Natural History Museum Oxford Street, Piccadily Circus, Leicester Square... Trafalgar Square, Covent Garden 'da şarap & yemek & canlı müzik Greenwich doğrusu 5 çayları , dünya mutfakları ,China Town'da kısmet cookie si, enfes peynirleri ........................................................

Bundan seneler önce University of Cambridge ile İlgiltere'ye yerleşen Pınar'ım bunun üzerine daha çok şey kattı ve şimdi gurur duyduğum işlere imza atıyor. Zaman zaman o tutkulu ruhu ve vizyonu Londra'dan İstanbul'a ilham oluyor. Bazı anlar vardır, zaman dursun istediğiniz. Ben Londra'da böyle çok an yaşadım. İşte bu ve hayatımdaki daha bir sürü sebep bana her gün bin bir teşekkür ettirir.

Comments


You Might Also Like:
Hakkımda

Merhaba ! Ben Feray Aydoğdu. 15 Mart 1984 ve övünmek gibi olmasın Karşıyaka doğumluyum.

9 Eylül Üniversitesi İşletme mezunuyum.Lise ve üniversite yıllarımda türkçe, matematik, muhasebe, finans gibi alanlarda birçok özel ders verdim.Yine bu yıllarda özel kurs ve dersanelerde öğretmenlik yaptım.Anlatmayı ve paylaşmayı seviyorum diyelim.

Mezun olduktan sonra aile mesleğimiz haline gelmiş olan mali müşavirliği seçtim.Bu seçimimde çocukluğumdan bu yana yemek masalarında hep konuşulan 'muhtasar ertelenecek mi , yeni vergi paketinden haberiniz var mı ...' gibi konular etkili olsa da, nihayetinde kesinlikle kişisel bir tercihti. 

İzmir'de birkaç yıl özel bir şirkette çalıştıktan sonra o dönem hayranı olduğum İstanbul'a taşınmaya karar verdim ve çok uluslu şirketlerde görev aldım.Şu anda finans yöneticisi pozisyonunda kurumsal bir şirkette çalışmaya devam ediyorum. 

Şimdi biraz özelleştireyim.Çok gülerim.Fazla ağlamam.Sanatın her alanı beni benden alır. Doğayı severim.Bazen ''yeşilli , mavili yerlere gidelim'' diye tutturduğum doğrudur.Hayvanlarla konuştuğum da doğru.Yolda olmaya, yeni bir yer görmeye, yeni bir şey öğrenmeye karşı bildiğiniz çocuğum.Yeniliklere karşı oldukça heyecanlıyım. Çikolatayı, kırmızı şarabı, makarnayı ve peyniri severim.Etkilendiğim kitapları, filmleri , aktörleri, yazarları sayacak olursam buradan fizana yol olur. Mümkün olduğunca paylaşacağım zaten.Zaman zaman tırnaklarım çıksa da doğal halimde şeker gibi biriyim bence. 'Hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu yaşamak' akışındayım.Telaşlarımı, aceleciliğimi ise 'ritme saygı duy' diye diye törpülemeye çalışımaktayım.Özetle kendimle 'daha iyi' olmak adına kapıştığım bir sürü şey de olsa canım kendim, iyiki sensin diye seviyorum Feray'ı.

Simone de Beauvoir beni çok düşündüren bir şey yazmıştı.'Bedenim ağır, hareketsizim' diyordu.Aklının o an içinde gözün bile görmediği yerlerde olduğunu söylüyordu.Onu okurken düşündüm,hayal kurdum.Bu mümkündü.Gözümün takıldığı bir kelebek olduğumu düşünmek, elimin değdiği bir çiçek olduğumu hayal etmek, dinlediğim bir şarkıyı besteleyenin duygularına girmek...Empati kelimesi çok meşhur ya işte o mümkündü, zevkliydi kendinin dışına çıkmak.Hep kendin olup ne yapacaktın, altı üstü dünyaydı.Zamanla bu duygu aynı anda hem kendin hem misal o kelebek olduğunu düşünmeye bıraktı.Güzeldi. Yaşamak çok güzel, mutlu etmek çok özel, sevmek-sevilmek çok anlamlıydı. Yani sevdim ben hayatı.İyi ve kötü yoktu , biz veriyorduk o sıfatları.Olduğu gibi her şey yerli yerindeydi.Zamanla gittikçe daha fazla huzuru yaşadım kendi içimde, birçok şeyle barıştım, barışamadıklarımı da kabul ettim.Razıyım diyorlar ya işte öyle...Sen kendi içinde bunu yakaladığında bir de seni tamamlayanlar yanındaysa daha ne ister insan.Sözün özü en çok kullandığım sözcükler ; '' teşekkür ederim'' dir , işte bu yüzden.

Çocukken yatağımla birlikte bir yerlere uçtuğumu hayal ederdim.​Hayallerimi gerçekleştirmenin en verimli yolunun farklı yollarla da olsa denemek olduğunu anladım.Yazarken unuttum İstanbul trafiğini, şantiyesini...Unuttum iş stresini. Susturdum kendiyle kavgası bitmeyen her kötücülü. Sıyrıldım. O zaman okuyan herkesle birlikte buyrun efendim sıyrılalım ... 

 

Join my mailing list

bottom of page